Giriş yap
En son konular
En iyi yollayıcılar
sefakan | ||||
yusufocak | ||||
TurkMasteR | ||||
reis46 | ||||
hakkı kaya | ||||
Osman Aydın | ||||
elhamra2 | ||||
tayfurum_20 | ||||
naci9690 |
Kimler hatta?
Toplam 4 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 4 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 166 kişi Çarş. Ağus. 02, 2017 5:14 pm tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 33 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: rosedrop
Kullanıcılarımız toplam 357 mesaj attılar bunda 336 konu
TARİHTA BUGÜN
Gazete Oku
KitapYurdu.com
ARDINDAN YAZILANLAR
:: ÜLKÜCÜ ŞEHİTLERİMİZ :: Gün Sazak
1 sayfadaki 1 sayfası
ARDINDAN YAZILANLAR
ARDINDAN YAZILANLAR
GÜN SAZAK ŞEHİT EDİLDİ
S. Ahmet Arvasi, Hergün gazetesi, 29 Mayıs 1980
Evet,
"Mavi Gömlekli Şeytan" istediğin oldu. Aziz Gün Sazak da öldürüldü.
Kulislerde bir Babrak Karmal kahpeliği ile Türk milliyetçilerine kin ve
öfke kusarken, şimdi sahnede sahte üzüntü mesajları yazıyorsun.
Seni
iki yüzlü kahpe dölü! Akıttığın bunca milliyetçi ve ülkücü kanına
rağmen, halâ doymadın mı? Nedir? Nedendir bu bitmez tükenmez kinin?
Sen,
kanlı parmağınla bizi işaret ettikçe, karanlık köşelerde üzerimize
kızıl mermiler boşalıyor. Kimsin, nesin sen? Seni halâ teşhis
edemeyecekler mi?
Sen, Gün Sazak kimdi biliyor musun? O Türktü,
Müslümandı, yiğitti, mertti, namuslu bir devlet adamı idi, bizim iki
gözümüz idi. Onu öldürmekle ve öldürtmekle bağrımızı delik deşik
ettiğinizin farkında mısın? Bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Bu
işin hesabını, kitabını yaptın mı? Şimdi rahat mısın? Acaba bundan
sonra rahat edecek misin? Bunları hiç düşündün mü?
Demek "barıştan yanasın ha!" onun için kahrediyorsun bizi; onun için bizi kahredenleri alkışlıyorsun.
En
aziz ülküdaşı ve en yakın arkadaşı Gün Sazak'ın şehadet haberini işitir
işitmez, gözyaşlarını tutamayan Alparslan Türkeş'in, hiç bir yüreğin
tahammül edemeyeceği bir soğukkanlılıkla "Türk milliyetçilerinin iç
savaş tahrikçilerinin oyununa gelmemelerini, sabırlı olmalarını,
kanunlar içinde kalmalarını" içi kan ağlayarak emrediyordu. Vatanını,
milletini bu ölçüde seven bir devlet adamı karşısında acaba yüzün biraz
kızardı mı? Acaba, barış ve insanlık nedir, biraz sezebildin mi?
Yoksa, bu sözler, yüreğindeki korkuyu bastırmaya mı yaradı? Yoksa, yeni cinayetler için müsait fırsat mı kollayacaksın?
Evet,
"Mavi gömlekli şeytan", sen de, senin kızıl manyakların da, dayandığın
kızıl imparatorluk da Allah'ın izni ile kahrolup gideceksiniz! Biz,
meşru zeminlerde ve sabırla devletimizin, size gereken cevabı vermesini
ümid edecek ve Allah'ın "kahhar" sıfatı ile tecelli etmesini
bekleyeceğiz.
Şehidimize Allah'tan rahmet, milliyetçi ve ülkücü camiaya başsağlığı dilerim.
BİR TÜRKMEN AĞASI VE BİR TÜRKMEN BEYİ
Şevket Bülent Yahnici, Türkiye ve Dünya Dergisi, Temmuz 1980, Sayı:3
Gün Beyi Siyasete Çeken Olay
"...
Mesela bir gün İnşaat Mühendisleri Odasının seçimi varmış. Seçimden
evvel Gün Sazak arkadaşımız gitmiş, Dahiliye Vekili Menteşoğlu'na
demişler ki, Mülkiye'de seçim yapılacak, orada da solcular hakim, hır
çıkarıp elimizden alırlar. Vekil "Bütün emniyet teşkilatı tertiplerini
almıştır" demiş. Seçim yerine gitmişler. Yüksek mühendisler, içinde 60
yaşında umum müdürler var, 65 yaşında eski müsteşarlar var, bin küsür
üye, 350 solcular rey veren var. 700 tane de vermeyen var. Divan da
solcu ilan etmiş: "700 reyle biz kazandık". Yok demişler biz size rey
vermedik. Hayır verdiniz, yok vermedik. Divandakiler, çıkın öylesye
dışarı sayıyoruz demişler ve bunlar çıkmışlar koridorlarda sayılmak
üzere. Dev-Gençliler, ellerinde değnekle gelmişler, biz demişler size
salonu verdik, koridoru da mı verdik, mektebi basmaya mı geldiniz
namussuzlar demişler, yüzlerine de tükürmüşler, haydi bakalım sokağa
deyip bunları atmışlar.
Tekrar salona girmek istemişler, salon
kapısında iki tane Dev-gençli "Siz dışarı çıktınız içeri giremezsiniz!"
deyip, sokmamışla, sokakta kalmışlar. Soğuk da birgün, araba da
bulamamışlar, 700 tane yaşlı başlı adam gitmişler DSİ Umum Müdürlüğünün
salonunda toplanmışlar ne yapalım diye. "Dahiliye vekili bize garanti
verdi, biz burda dayağı yedik, bir tek polis neferi çıkmadı karşımıza"
deyip şikayet etmişler, tahkikat yaparız demişler. Adamlar 350 rey aldı
700 ilan ittiler. Bunu tespit edecek Ankara'da bir noter bulmuşlar..."
Yukarıdaki
pasaj, Türkmen Ağası Dündar Taşer rahmetlinin Mesele isimli kitabından
alınmış olup vefatından çok kısa bir süre önce, 20 Mayıs 1972 günü
Mersin Merkez ilçe kongresinde yaptığı konuşmadan bir bölümdür. Olayı
anlatan rahmetli Taşer'dir, ama o sadece nakledendi. Olayı bu kadar
ayrıntılarıyla dinlediği insan ise Türkmen Beyi, rahmetli Gün
Sazak'tır. Çünkü, Dündar Bey rahmetlinin Mersin Merkez ilçe kongresinde
yaptığı konuşmadaki bu bölüme konu teşkil eden olayı, Gün Bey rahmetli
kendisine naklederken yanlarındaydım. Gün Bey, o güne kadar politika
ile fazlaca uğraşmayan bir kişidir. Bir politikacının hem de Türk
demokrasi tarihinde oldukça önemli, kişilikli, tanınmış bir
politikacının Emin Sazak'ın oğlu olmasına rağmen hayatının uzun bir
döneminde politikadan uzak durmayı tercih etmiştir. Bir inşaat
şirketinin kurucusu, ortağı, yöneticisidir.
Aslında kendisi
ziraat mühendisi olup, fiilen çiftçilik yapan bir kişidir. Yüksel
İnşaat şirketi dolayısıyla çok geniş bir inşaat mühendisi çevresi
edinmiştir. Şirketinde pek çok inşaat mühendisi çalışmaktadır. Onların
vasıtasıyla İnşaat Mühendisleri Odasının seçimiyle ilgilenir ve olaylar
yukarıda aldığımız pasajdaki gibi gelişince de, bilmiyorum hangi
vasıtayla, kimin aracılığıyla ona gelir, Dündar Beyi bulur ve olayı
anlatır.
İşte, Dündar Beyin Mersin'de "naklettiği" olay, Gün
Beyin kendisine anlattığıdır. İşte, bu olay Türkmen Ağasıyla, Türkmen
Beyini buluşturan vesile olmuştur. Bu buluşmadır ki, Gün Beyin siyasî
hayatını başlatmıştır.
İlk Buluşma
Ben Gün Beyi ilk defa,
işte bu buluşma sebebiyle tanıdım. Bir gün Meşrutiyet caddesinde
"Kübitem" adını verdiğimiz ve rahmetli Taşer'in devamlı oturduğu
büronun kapısı çalındı ve içeriye telaşlı, sıkıntılı, öfkeli bir adam
girdi. Bu Gün Beydi.
Ben, Gün Beyi bundan sonraki yıllar içinde
belki ancak birkaç defa bu halde gördüm. Daima rahat, sakin ve kolay
kolay sinirlenmeyen bir insandı. Ama ilk gördüğümde, hayatında sayılı
olan bir ruh hali içindeydi. Çünkü, kongreden geliyordu ve zamanın
İçişleri Bakanına kızmıştı, komünistlere öfkelenmişti ve olup biteni
aklı hayali almıyordu; "nasıl olurdu da 700 kişinin elinden 350 kişi
kongre alır?" diyordu... İşte böyle diyen, bunları düşünen, olup bitene
kızan bir adam giriyordu, "Kübitem"in kapısından.
Aynı adam,
öfkeli, sıkıntılı, sinirli girdiği kapıdan gayet rahatlamış olarak
çıktı; çünkü, içerde rahmetli Taşer'le başbaşa verip, ne kadar
sürdüğünü şimdi hatırlayamayacağım bir konuşma, görüşme, sohbet
yapmışlardı. Rahmetli Taşer'in o sakin, telaşsız, ölçülü, mantıklı
haliyle yaptığı konuşma onu öylesine etkilemişti ki, sadece o gün için
rahatlatmakla, sakinleşmekle kalmadı, kendisini giderek milliyetçi
hareket saflarında buldu.
Gün Beyin Taşer'in gıyabında onunla
ilgili olarak söylediği sözlerin şahidi oldum. Taşer'i çok sever, büyü
bir saygı ve hayranlık duyardı. Kendisinin MHP'li oluşunu bir tek
sebebe bağlardı: Taşer'le tanışmasına, o kongre sonrası çare aramak ve
dert yanmak amacıyla Taşer'le buluşmasına... Taşer'in kendisini çok
etkilediğini söylerdi. Kübitem'deki bu ilk buluşmadan sonra Taşer'le
Sazak sık sık bir araya geldiler. Yine ya Kübitem'de buluşuyorlardı, ya
da Taşer'in ikinci adresi gibi olan Bulvar Palas'ta...
Bir iki
kere de partinin genel merkezine geldiğini hatırlıyorum. Bu sıralarda,
Gün Beyle ilgili olarak hatırladığım bir husus da geçirdiği bir trafik
kazasıdır. O zaman partiye kaydını yaptırmış mıydı, yaptırmamış mıydı
bilmiyorum; ama uzun süre yattığını ve daha da uzun bir süre boynuna
kırıkla ilgili olarak geçirilmiş bir aletle dolaştığını hatırlıyorum.
Hatta, bir-iki kere de evinde ziyarete giderek "geçmiş olsun" demiştik.
İşte, o ziyaretlerimden birinde, uzun uzun konuşma fırsatı elde edince
Gün Beyi daha yakın olarak ve bazı belirgin özellikleriyle tanıma
fırsatı buldum.
Sanki kazayı geçiren kendisi değildi; "geçmiş
olsun" deyince bir arkasına bakıp "kime söylediniz, bana mı, ha
teşekkür ederim" demediği kalıyordu. O kadar rahat, hayatı o kadar
umursamaz bir insanı az gördüm. Hayat dolu ve espriliydi. Boynunda o
kendisini çok rahatsız ettiğini bildiğim acayip alet olduğu halde, hiç
farkında değilmiş gibi neşeyle konuşuyor, gülüyordu. Çok rahat ve
kendinden emin, tavizsiz kişiliği hemen belli oluyordu. Kendisiyle
ilgili hiçbir endişesi olmayan, ama sadece memleketi, vatanı, milleti
düşünen "götürmek istendiğimzi uçurumdan nasıl kurtuluruz?" diye
dertlenen bir insan... Komünizmin gelişmesini ve bu haliyle giderse
memleketin hali ne olur endişesini taşıyan bir vatansever... İşte, Gün
Beyle ilgili ilk intibalarım bunlardı. Sonra partiye girdi, Genel İdare
Kurulu üyesi oldu, Genel Başkan Yardımcısı, Gümrük ve Tekel Bakanı
oldu. Kahpe kurşunla şehit edildikten sonra kendisiyle ilgili olarak
yazılan yazılar içinde bir tanesinin başlığı beni çok etkiledi:
"Türkmen Beyi" diyordu bir arkadaşımız onun için. Evet Türkmen Ağası;
Dündar Taşer ve
Türkmen Beyi: Gün Sazak.
Niye Türkmen Ağası, Neden Türkmen Beyi?
Ben
Türkiye'de köklü ailelerden geldikleri, büyük toprak sahibi oldukları,
kendilerine ve ailelerine "ağa" denilebileceği -veya dendiği- halde, bu
durum gerek kendileri gerek etrafları için hiç de yadırganmayan iki
insan tanıdım. Biri Taşer, biri Sazak. Hatta, Sazak'ın bir karanlık
yüzlü gazetenin neşriyatını kasdederek "Evet ağayım ve bundan şeref
duyarım" dediğini hatırlıyorum. İnsanın bu sözü bu kadar rahatlıkla
söyleyebilmesi meseledir, esas mesele de bunu söyleyecek kadar "ağa"
olabilmektir!.. Taşer, Gaziantep'in en iyi, varlıklı, eski ailelerinden
birinin mensubuydu. Akrabaları arasında mebusluk, gazetecilik, devlet
adamlığı yapmış pek çok kimse vardı. Gaziantep'in girişinde Başpınar
adı verilen çok geniş ve değerli bir arazinin sahipleriydiler, aile
olarak... Şimdi her ne kadar bu arazi işgalde ve hiçbir maddi faydası
ve imkân kalmadıysa da yine, bu binlerce dönüm toprak, adama "ağa"
dedirtir herhalde... Ama Dündar Ağa ne yapmıştı? Sağlığında bu
toprakların geniş bir bölümünü, hazineye metrekaresini bir liradan
verip, organize sanayi bölgesinin kurulmasını sağlamıştı. Yeter ki,
Antep böyle bir imkana kavuşsundu, varsın bir lira gibi komik bir
miktardan arazisi alınsındı. Burada bu araziyi hazineye verme
teklifinin Dündar Beyden geldiğini belirtmek gerekir. Derdi ki, "Ağa
verdiğini almaz". Ağa tarifi, ağa düşüncesi buydu. Şimdi gelin karar
verin, Dündar Beyin her tarafı ağa olsa ne olur? Hayatında daima iyilik
yapmış, kimse için kötü düşünmemiş, kötü konuşmamış, mert, dürüst,
feragat ve fedakârlığı had safhada yaşamış bir insan... Ağa bu, Dündar
Bey bu... İslahiye'de askerdir, ihtilal öncesidir, hastaneye yatar,
apandist ameliyatı olur, apandisti filan olmadığı halde. Sırf Ankara'ya
gelebilmek içindir bütün bunlar, çünkü arkadaşları ile kader birliği
vardır, yetişmesi lâzımdır... Çok zeki ve espriliydi... Bir gün Sayın
Türkeş'le Anayasa Mahkemesinden gelmektedirler, 27 Mayıs tebriği için
gidip Genel Merkeze (Yüksel caddesine) dönmektedirler. Rahmetlinin
katıla katıla güldüğüne şahit olduk, merak ettik sorduk, o zarif ve
esprili haliyle "gülünmez mi ihtilali biz yaptık, şimdi de gittik
adamlara sizi tebrik ederiz dedik!" demişti. Ben Taşer'in bir tek gün
bile, bir tek kere dahi, MBK üyelerinden herhangi birisinin aleyhine
konuştuğunu, yanında da onların aleyhlerine konuşulmasına izin
verdiğini hatırlamıyorum. Prensipte onlara karşı olmak başkaydı, bir
hesap varsa o hesabı görmek başkaydı, ama şahısların aleyhine konuşmak
da ayıptı. Ne yüce bir tavır değil mi? İşte, bu Taşer...
Ya
Sazak... Babası Emin Bey merhum, Türk politikasında imzası olan, Türk
demokrasi tarihinde yeri olan bir şahıs. Eskişehir'de büyük arazileri
var. Toprak reformu kanunu tasarısı Meclise gelir. Emin Bey tasarıya
karşı çıkanlar arasındadır. Prensib olarak karşıdır, Türkiye ziraatının
bu işe hazır olmadığı iddiasındadır. Reformun başarı getirmeyeceği
inancındadır. "Emin Bey kendi topraklarını kurtarmak için reforma karşı
çıktı" dedirtmemek için topraklarının bir kısmını köylülere dağıtır ve
reformu kendi yapar. Anlatmak istediği, bu işe kendi faydasına değil,
memleket faydasına karşı çıktığıdır. Gün Bey, Emin bey rahmetlinin
ortanca oğludur. Yiğittir, merttir, dürüsttür, dosttur bütün hayatı
boyunca... Hatta, bir anlamda kabadayı adamdır. Mütevazidir. Kimseye
eyvallahı yoktur. Pratiktir. Hele hele hayatının MHP saflarında yer
aldıktan sonraki dönemindeki davranışları, tavrı, münasebetleri ile
sağcısı, solcusu, AP'lisi, CHP'lisi ile herkesin saygısını uyandırmış,
hayranlığını kazanmıştı. Bakanlığı sırasında fırsat vermediği, göz
açtırmadığı kaçakçılar bile ondan hayranlıkla bahsetmişlerdir. Parti
içinde meselelerin çözüm yeri haline gelmişti. Kendi aramızda
konuştuğumuz, bir neticeye varamadığımız, Genel Başkana arzetmekten
çekindiğimiz meseleler bile ona intikal ettirdiğimizde kaşla göz
arasında çözüme kavuşuyordu. Günlerce düşünüp, Genel Başkana nasıl
desek dediğimiz bir konuyu, o girip beş dakikada arzedip, çıkıp,
"çocuklar tamam bildiğiniz gibi yapın!" deyiverirdi.
Bir Hatıra
Gün
Bey, parti dışında da çok geniş bir çevresi olan bir insandı. Gerek
ailesinin ve merhum babasının durumu itibarıyla, gerek şirketi
dolayısıyla, gerek dost kişiliğiyle geniş bir çevre edinmişti. Partiye
girdikten sonra da mesela basın çevrelerinde çok iyi bir intiba
bırakmış, kendisini sevdirmişti. Partinin aleyhine kalem oynatmaktan
kendisini alamayan pek çok yazar, bir kere bile Gün Beyin aleyhine
yazmamışlardı.
Çünkü, o ikili münasebetleriyle, dostluklarıyla
bunu imkansız kılmıştı. Bir gün, galiba şehit edilişinden birkaç gün
önceydi. Büyük Ankara Otelinin lobisinde karşılaştık. Buraya sık sık
gelrdi. Çünkü, gazetecilerin, politikacıların, iş adamlarının uğrak ve
buluşma yeriydi. Burada herkesin takıldığı, "Ekselans" adını
taktıkları, hayli ilgi çekici bir kişi vardır. Gün Bey, baktım ki,
Ekselansla masaya oturmuş, sohbet koyulaşmış. Ekselans diyor ki, "Gün
Bey, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sizin parti bana oy verecek mi?" Gün
Bey ise günün yorgunluğu içinde ve sakin bir köşe bulup oturmanın
rahatlığı ile, ekselansa takılmakta, şakalaşmakta... "Ekselans, bizim
18 oyumuz var!...." diyor. Uzun süre masada oturduk, şakalaştık, hatta
çeşitli gazetelerden gazeteciler, yazarlar da gelip bu şakalaşmaya
katıldılar. Ekselansı Cumhurbaşkanı seçecektik! Hatta Gün Bey Ekselansa
bir de mecliste kolduk buldu; "seçilmemiş Adıyaman milletvekili!"
diyordu. Her ne ise, bir süre sonra Gün Bey müsaade istedi ve kalktı.
Tam giderken, cumhurbaşkanı seçileceğine gerçekten inanmış Ekselans
arkasından uzun uzun baktı ve "Şu memlekette bir tek kişi için
cumhurbaşkanlığı koltuğundan vazgeçerim, o da Gün Bey!" dedi.
Gün Beyin şehadetini duyunca Ekselans uzun uzun ağlamış, perişan olmuş. Hangimiz olmadık ki?..
Ben
elimin yettiği, dilimin döndüğünce Gün Beyi ve onunla ilgili bazı
izlenimlerimi, hatıralarımı anlatmaya, daha doğrusu nakletmeye çalıştım.
Bunu
yaparken de, şahidi olduğum kadarıyla Taşer, Sazak münasebetini ortaya
koymayı yeğledim. Çünkü, her ikisinin de, gerek rahmetli Türkmen
Ağasının, gerek rahmetli Türkmen Beyinin kendi hayat çizgileri,
Milliyetçi Hareketteki yerleri ve dava ve parti dışı münasebetleri
itibariyle birbirlerine benzer pek çok yönleri bulunduğuna inanıyorum.
Birincisinin kaybı ikincisinden, ikincisinin ki birincisinden büyük...
Mekanları cennet olsun, Allah rahmet eylesin. Genç ömürlerinde şahidi
olmadıkları "azametli devlet ideali" bir gün gelir gerçek olursa,
ruhları da muazzez olacaktır, şüphesiz...
GÜN SAZAK ŞEHİT EDİLDİ
S. Ahmet Arvasi, Hergün gazetesi, 29 Mayıs 1980
Evet,
"Mavi Gömlekli Şeytan" istediğin oldu. Aziz Gün Sazak da öldürüldü.
Kulislerde bir Babrak Karmal kahpeliği ile Türk milliyetçilerine kin ve
öfke kusarken, şimdi sahnede sahte üzüntü mesajları yazıyorsun.
Seni
iki yüzlü kahpe dölü! Akıttığın bunca milliyetçi ve ülkücü kanına
rağmen, halâ doymadın mı? Nedir? Nedendir bu bitmez tükenmez kinin?
Sen,
kanlı parmağınla bizi işaret ettikçe, karanlık köşelerde üzerimize
kızıl mermiler boşalıyor. Kimsin, nesin sen? Seni halâ teşhis
edemeyecekler mi?
Sen, Gün Sazak kimdi biliyor musun? O Türktü,
Müslümandı, yiğitti, mertti, namuslu bir devlet adamı idi, bizim iki
gözümüz idi. Onu öldürmekle ve öldürtmekle bağrımızı delik deşik
ettiğinizin farkında mısın? Bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Bu
işin hesabını, kitabını yaptın mı? Şimdi rahat mısın? Acaba bundan
sonra rahat edecek misin? Bunları hiç düşündün mü?
Demek "barıştan yanasın ha!" onun için kahrediyorsun bizi; onun için bizi kahredenleri alkışlıyorsun.
En
aziz ülküdaşı ve en yakın arkadaşı Gün Sazak'ın şehadet haberini işitir
işitmez, gözyaşlarını tutamayan Alparslan Türkeş'in, hiç bir yüreğin
tahammül edemeyeceği bir soğukkanlılıkla "Türk milliyetçilerinin iç
savaş tahrikçilerinin oyununa gelmemelerini, sabırlı olmalarını,
kanunlar içinde kalmalarını" içi kan ağlayarak emrediyordu. Vatanını,
milletini bu ölçüde seven bir devlet adamı karşısında acaba yüzün biraz
kızardı mı? Acaba, barış ve insanlık nedir, biraz sezebildin mi?
Yoksa, bu sözler, yüreğindeki korkuyu bastırmaya mı yaradı? Yoksa, yeni cinayetler için müsait fırsat mı kollayacaksın?
Evet,
"Mavi gömlekli şeytan", sen de, senin kızıl manyakların da, dayandığın
kızıl imparatorluk da Allah'ın izni ile kahrolup gideceksiniz! Biz,
meşru zeminlerde ve sabırla devletimizin, size gereken cevabı vermesini
ümid edecek ve Allah'ın "kahhar" sıfatı ile tecelli etmesini
bekleyeceğiz.
Şehidimize Allah'tan rahmet, milliyetçi ve ülkücü camiaya başsağlığı dilerim.
BİR TÜRKMEN AĞASI VE BİR TÜRKMEN BEYİ
Şevket Bülent Yahnici, Türkiye ve Dünya Dergisi, Temmuz 1980, Sayı:3
Gün Beyi Siyasete Çeken Olay
"...
Mesela bir gün İnşaat Mühendisleri Odasının seçimi varmış. Seçimden
evvel Gün Sazak arkadaşımız gitmiş, Dahiliye Vekili Menteşoğlu'na
demişler ki, Mülkiye'de seçim yapılacak, orada da solcular hakim, hır
çıkarıp elimizden alırlar. Vekil "Bütün emniyet teşkilatı tertiplerini
almıştır" demiş. Seçim yerine gitmişler. Yüksek mühendisler, içinde 60
yaşında umum müdürler var, 65 yaşında eski müsteşarlar var, bin küsür
üye, 350 solcular rey veren var. 700 tane de vermeyen var. Divan da
solcu ilan etmiş: "700 reyle biz kazandık". Yok demişler biz size rey
vermedik. Hayır verdiniz, yok vermedik. Divandakiler, çıkın öylesye
dışarı sayıyoruz demişler ve bunlar çıkmışlar koridorlarda sayılmak
üzere. Dev-Gençliler, ellerinde değnekle gelmişler, biz demişler size
salonu verdik, koridoru da mı verdik, mektebi basmaya mı geldiniz
namussuzlar demişler, yüzlerine de tükürmüşler, haydi bakalım sokağa
deyip bunları atmışlar.
Tekrar salona girmek istemişler, salon
kapısında iki tane Dev-gençli "Siz dışarı çıktınız içeri giremezsiniz!"
deyip, sokmamışla, sokakta kalmışlar. Soğuk da birgün, araba da
bulamamışlar, 700 tane yaşlı başlı adam gitmişler DSİ Umum Müdürlüğünün
salonunda toplanmışlar ne yapalım diye. "Dahiliye vekili bize garanti
verdi, biz burda dayağı yedik, bir tek polis neferi çıkmadı karşımıza"
deyip şikayet etmişler, tahkikat yaparız demişler. Adamlar 350 rey aldı
700 ilan ittiler. Bunu tespit edecek Ankara'da bir noter bulmuşlar..."
Yukarıdaki
pasaj, Türkmen Ağası Dündar Taşer rahmetlinin Mesele isimli kitabından
alınmış olup vefatından çok kısa bir süre önce, 20 Mayıs 1972 günü
Mersin Merkez ilçe kongresinde yaptığı konuşmadan bir bölümdür. Olayı
anlatan rahmetli Taşer'dir, ama o sadece nakledendi. Olayı bu kadar
ayrıntılarıyla dinlediği insan ise Türkmen Beyi, rahmetli Gün
Sazak'tır. Çünkü, Dündar Bey rahmetlinin Mersin Merkez ilçe kongresinde
yaptığı konuşmadaki bu bölüme konu teşkil eden olayı, Gün Bey rahmetli
kendisine naklederken yanlarındaydım. Gün Bey, o güne kadar politika
ile fazlaca uğraşmayan bir kişidir. Bir politikacının hem de Türk
demokrasi tarihinde oldukça önemli, kişilikli, tanınmış bir
politikacının Emin Sazak'ın oğlu olmasına rağmen hayatının uzun bir
döneminde politikadan uzak durmayı tercih etmiştir. Bir inşaat
şirketinin kurucusu, ortağı, yöneticisidir.
Aslında kendisi
ziraat mühendisi olup, fiilen çiftçilik yapan bir kişidir. Yüksel
İnşaat şirketi dolayısıyla çok geniş bir inşaat mühendisi çevresi
edinmiştir. Şirketinde pek çok inşaat mühendisi çalışmaktadır. Onların
vasıtasıyla İnşaat Mühendisleri Odasının seçimiyle ilgilenir ve olaylar
yukarıda aldığımız pasajdaki gibi gelişince de, bilmiyorum hangi
vasıtayla, kimin aracılığıyla ona gelir, Dündar Beyi bulur ve olayı
anlatır.
İşte, Dündar Beyin Mersin'de "naklettiği" olay, Gün
Beyin kendisine anlattığıdır. İşte, bu olay Türkmen Ağasıyla, Türkmen
Beyini buluşturan vesile olmuştur. Bu buluşmadır ki, Gün Beyin siyasî
hayatını başlatmıştır.
İlk Buluşma
Ben Gün Beyi ilk defa,
işte bu buluşma sebebiyle tanıdım. Bir gün Meşrutiyet caddesinde
"Kübitem" adını verdiğimiz ve rahmetli Taşer'in devamlı oturduğu
büronun kapısı çalındı ve içeriye telaşlı, sıkıntılı, öfkeli bir adam
girdi. Bu Gün Beydi.
Ben, Gün Beyi bundan sonraki yıllar içinde
belki ancak birkaç defa bu halde gördüm. Daima rahat, sakin ve kolay
kolay sinirlenmeyen bir insandı. Ama ilk gördüğümde, hayatında sayılı
olan bir ruh hali içindeydi. Çünkü, kongreden geliyordu ve zamanın
İçişleri Bakanına kızmıştı, komünistlere öfkelenmişti ve olup biteni
aklı hayali almıyordu; "nasıl olurdu da 700 kişinin elinden 350 kişi
kongre alır?" diyordu... İşte böyle diyen, bunları düşünen, olup bitene
kızan bir adam giriyordu, "Kübitem"in kapısından.
Aynı adam,
öfkeli, sıkıntılı, sinirli girdiği kapıdan gayet rahatlamış olarak
çıktı; çünkü, içerde rahmetli Taşer'le başbaşa verip, ne kadar
sürdüğünü şimdi hatırlayamayacağım bir konuşma, görüşme, sohbet
yapmışlardı. Rahmetli Taşer'in o sakin, telaşsız, ölçülü, mantıklı
haliyle yaptığı konuşma onu öylesine etkilemişti ki, sadece o gün için
rahatlatmakla, sakinleşmekle kalmadı, kendisini giderek milliyetçi
hareket saflarında buldu.
Gün Beyin Taşer'in gıyabında onunla
ilgili olarak söylediği sözlerin şahidi oldum. Taşer'i çok sever, büyü
bir saygı ve hayranlık duyardı. Kendisinin MHP'li oluşunu bir tek
sebebe bağlardı: Taşer'le tanışmasına, o kongre sonrası çare aramak ve
dert yanmak amacıyla Taşer'le buluşmasına... Taşer'in kendisini çok
etkilediğini söylerdi. Kübitem'deki bu ilk buluşmadan sonra Taşer'le
Sazak sık sık bir araya geldiler. Yine ya Kübitem'de buluşuyorlardı, ya
da Taşer'in ikinci adresi gibi olan Bulvar Palas'ta...
Bir iki
kere de partinin genel merkezine geldiğini hatırlıyorum. Bu sıralarda,
Gün Beyle ilgili olarak hatırladığım bir husus da geçirdiği bir trafik
kazasıdır. O zaman partiye kaydını yaptırmış mıydı, yaptırmamış mıydı
bilmiyorum; ama uzun süre yattığını ve daha da uzun bir süre boynuna
kırıkla ilgili olarak geçirilmiş bir aletle dolaştığını hatırlıyorum.
Hatta, bir-iki kere de evinde ziyarete giderek "geçmiş olsun" demiştik.
İşte, o ziyaretlerimden birinde, uzun uzun konuşma fırsatı elde edince
Gün Beyi daha yakın olarak ve bazı belirgin özellikleriyle tanıma
fırsatı buldum.
Sanki kazayı geçiren kendisi değildi; "geçmiş
olsun" deyince bir arkasına bakıp "kime söylediniz, bana mı, ha
teşekkür ederim" demediği kalıyordu. O kadar rahat, hayatı o kadar
umursamaz bir insanı az gördüm. Hayat dolu ve espriliydi. Boynunda o
kendisini çok rahatsız ettiğini bildiğim acayip alet olduğu halde, hiç
farkında değilmiş gibi neşeyle konuşuyor, gülüyordu. Çok rahat ve
kendinden emin, tavizsiz kişiliği hemen belli oluyordu. Kendisiyle
ilgili hiçbir endişesi olmayan, ama sadece memleketi, vatanı, milleti
düşünen "götürmek istendiğimzi uçurumdan nasıl kurtuluruz?" diye
dertlenen bir insan... Komünizmin gelişmesini ve bu haliyle giderse
memleketin hali ne olur endişesini taşıyan bir vatansever... İşte, Gün
Beyle ilgili ilk intibalarım bunlardı. Sonra partiye girdi, Genel İdare
Kurulu üyesi oldu, Genel Başkan Yardımcısı, Gümrük ve Tekel Bakanı
oldu. Kahpe kurşunla şehit edildikten sonra kendisiyle ilgili olarak
yazılan yazılar içinde bir tanesinin başlığı beni çok etkiledi:
"Türkmen Beyi" diyordu bir arkadaşımız onun için. Evet Türkmen Ağası;
Dündar Taşer ve
Türkmen Beyi: Gün Sazak.
Niye Türkmen Ağası, Neden Türkmen Beyi?
Ben
Türkiye'de köklü ailelerden geldikleri, büyük toprak sahibi oldukları,
kendilerine ve ailelerine "ağa" denilebileceği -veya dendiği- halde, bu
durum gerek kendileri gerek etrafları için hiç de yadırganmayan iki
insan tanıdım. Biri Taşer, biri Sazak. Hatta, Sazak'ın bir karanlık
yüzlü gazetenin neşriyatını kasdederek "Evet ağayım ve bundan şeref
duyarım" dediğini hatırlıyorum. İnsanın bu sözü bu kadar rahatlıkla
söyleyebilmesi meseledir, esas mesele de bunu söyleyecek kadar "ağa"
olabilmektir!.. Taşer, Gaziantep'in en iyi, varlıklı, eski ailelerinden
birinin mensubuydu. Akrabaları arasında mebusluk, gazetecilik, devlet
adamlığı yapmış pek çok kimse vardı. Gaziantep'in girişinde Başpınar
adı verilen çok geniş ve değerli bir arazinin sahipleriydiler, aile
olarak... Şimdi her ne kadar bu arazi işgalde ve hiçbir maddi faydası
ve imkân kalmadıysa da yine, bu binlerce dönüm toprak, adama "ağa"
dedirtir herhalde... Ama Dündar Ağa ne yapmıştı? Sağlığında bu
toprakların geniş bir bölümünü, hazineye metrekaresini bir liradan
verip, organize sanayi bölgesinin kurulmasını sağlamıştı. Yeter ki,
Antep böyle bir imkana kavuşsundu, varsın bir lira gibi komik bir
miktardan arazisi alınsındı. Burada bu araziyi hazineye verme
teklifinin Dündar Beyden geldiğini belirtmek gerekir. Derdi ki, "Ağa
verdiğini almaz". Ağa tarifi, ağa düşüncesi buydu. Şimdi gelin karar
verin, Dündar Beyin her tarafı ağa olsa ne olur? Hayatında daima iyilik
yapmış, kimse için kötü düşünmemiş, kötü konuşmamış, mert, dürüst,
feragat ve fedakârlığı had safhada yaşamış bir insan... Ağa bu, Dündar
Bey bu... İslahiye'de askerdir, ihtilal öncesidir, hastaneye yatar,
apandist ameliyatı olur, apandisti filan olmadığı halde. Sırf Ankara'ya
gelebilmek içindir bütün bunlar, çünkü arkadaşları ile kader birliği
vardır, yetişmesi lâzımdır... Çok zeki ve espriliydi... Bir gün Sayın
Türkeş'le Anayasa Mahkemesinden gelmektedirler, 27 Mayıs tebriği için
gidip Genel Merkeze (Yüksel caddesine) dönmektedirler. Rahmetlinin
katıla katıla güldüğüne şahit olduk, merak ettik sorduk, o zarif ve
esprili haliyle "gülünmez mi ihtilali biz yaptık, şimdi de gittik
adamlara sizi tebrik ederiz dedik!" demişti. Ben Taşer'in bir tek gün
bile, bir tek kere dahi, MBK üyelerinden herhangi birisinin aleyhine
konuştuğunu, yanında da onların aleyhlerine konuşulmasına izin
verdiğini hatırlamıyorum. Prensipte onlara karşı olmak başkaydı, bir
hesap varsa o hesabı görmek başkaydı, ama şahısların aleyhine konuşmak
da ayıptı. Ne yüce bir tavır değil mi? İşte, bu Taşer...
Ya
Sazak... Babası Emin Bey merhum, Türk politikasında imzası olan, Türk
demokrasi tarihinde yeri olan bir şahıs. Eskişehir'de büyük arazileri
var. Toprak reformu kanunu tasarısı Meclise gelir. Emin Bey tasarıya
karşı çıkanlar arasındadır. Prensib olarak karşıdır, Türkiye ziraatının
bu işe hazır olmadığı iddiasındadır. Reformun başarı getirmeyeceği
inancındadır. "Emin Bey kendi topraklarını kurtarmak için reforma karşı
çıktı" dedirtmemek için topraklarının bir kısmını köylülere dağıtır ve
reformu kendi yapar. Anlatmak istediği, bu işe kendi faydasına değil,
memleket faydasına karşı çıktığıdır. Gün Bey, Emin bey rahmetlinin
ortanca oğludur. Yiğittir, merttir, dürüsttür, dosttur bütün hayatı
boyunca... Hatta, bir anlamda kabadayı adamdır. Mütevazidir. Kimseye
eyvallahı yoktur. Pratiktir. Hele hele hayatının MHP saflarında yer
aldıktan sonraki dönemindeki davranışları, tavrı, münasebetleri ile
sağcısı, solcusu, AP'lisi, CHP'lisi ile herkesin saygısını uyandırmış,
hayranlığını kazanmıştı. Bakanlığı sırasında fırsat vermediği, göz
açtırmadığı kaçakçılar bile ondan hayranlıkla bahsetmişlerdir. Parti
içinde meselelerin çözüm yeri haline gelmişti. Kendi aramızda
konuştuğumuz, bir neticeye varamadığımız, Genel Başkana arzetmekten
çekindiğimiz meseleler bile ona intikal ettirdiğimizde kaşla göz
arasında çözüme kavuşuyordu. Günlerce düşünüp, Genel Başkana nasıl
desek dediğimiz bir konuyu, o girip beş dakikada arzedip, çıkıp,
"çocuklar tamam bildiğiniz gibi yapın!" deyiverirdi.
Bir Hatıra
Gün
Bey, parti dışında da çok geniş bir çevresi olan bir insandı. Gerek
ailesinin ve merhum babasının durumu itibarıyla, gerek şirketi
dolayısıyla, gerek dost kişiliğiyle geniş bir çevre edinmişti. Partiye
girdikten sonra da mesela basın çevrelerinde çok iyi bir intiba
bırakmış, kendisini sevdirmişti. Partinin aleyhine kalem oynatmaktan
kendisini alamayan pek çok yazar, bir kere bile Gün Beyin aleyhine
yazmamışlardı.
Çünkü, o ikili münasebetleriyle, dostluklarıyla
bunu imkansız kılmıştı. Bir gün, galiba şehit edilişinden birkaç gün
önceydi. Büyük Ankara Otelinin lobisinde karşılaştık. Buraya sık sık
gelrdi. Çünkü, gazetecilerin, politikacıların, iş adamlarının uğrak ve
buluşma yeriydi. Burada herkesin takıldığı, "Ekselans" adını
taktıkları, hayli ilgi çekici bir kişi vardır. Gün Bey, baktım ki,
Ekselansla masaya oturmuş, sohbet koyulaşmış. Ekselans diyor ki, "Gün
Bey, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sizin parti bana oy verecek mi?" Gün
Bey ise günün yorgunluğu içinde ve sakin bir köşe bulup oturmanın
rahatlığı ile, ekselansa takılmakta, şakalaşmakta... "Ekselans, bizim
18 oyumuz var!...." diyor. Uzun süre masada oturduk, şakalaştık, hatta
çeşitli gazetelerden gazeteciler, yazarlar da gelip bu şakalaşmaya
katıldılar. Ekselansı Cumhurbaşkanı seçecektik! Hatta Gün Bey Ekselansa
bir de mecliste kolduk buldu; "seçilmemiş Adıyaman milletvekili!"
diyordu. Her ne ise, bir süre sonra Gün Bey müsaade istedi ve kalktı.
Tam giderken, cumhurbaşkanı seçileceğine gerçekten inanmış Ekselans
arkasından uzun uzun baktı ve "Şu memlekette bir tek kişi için
cumhurbaşkanlığı koltuğundan vazgeçerim, o da Gün Bey!" dedi.
Gün Beyin şehadetini duyunca Ekselans uzun uzun ağlamış, perişan olmuş. Hangimiz olmadık ki?..
Ben
elimin yettiği, dilimin döndüğünce Gün Beyi ve onunla ilgili bazı
izlenimlerimi, hatıralarımı anlatmaya, daha doğrusu nakletmeye çalıştım.
Bunu
yaparken de, şahidi olduğum kadarıyla Taşer, Sazak münasebetini ortaya
koymayı yeğledim. Çünkü, her ikisinin de, gerek rahmetli Türkmen
Ağasının, gerek rahmetli Türkmen Beyinin kendi hayat çizgileri,
Milliyetçi Hareketteki yerleri ve dava ve parti dışı münasebetleri
itibariyle birbirlerine benzer pek çok yönleri bulunduğuna inanıyorum.
Birincisinin kaybı ikincisinden, ikincisinin ki birincisinden büyük...
Mekanları cennet olsun, Allah rahmet eylesin. Genç ömürlerinde şahidi
olmadıkları "azametli devlet ideali" bir gün gelir gerçek olursa,
ruhları da muazzez olacaktır, şüphesiz...
:: ÜLKÜCÜ ŞEHİTLERİMİZ :: Gün Sazak
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cuma Ocak 04, 2013 10:45 pm tarafından naci9690
» Ahmet Şafak FuLL ALbümLeri
Salı Ara. 04, 2012 4:10 pm tarafından tayfurum_20
» BOZKURT İŞARETİNİN MUHTEVASI
Paz Ara. 28, 2008 8:13 pm tarafından elhamra2
» Bahçeli'den Gül'e gaflet uyarısı
Ptsi Eyl. 01, 2008 4:12 pm tarafından sefakan
» Ali Kınık - FuLL aLbümLeri
Ptsi Eyl. 01, 2008 11:03 am tarafından sefakan
» Ramazan'da nelere dikkat etmeliyiz?
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:25 am tarafından sefakan
» Oruç ve Ramazan'ın manası
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:23 am tarafından sefakan
» Haydi çocuklar teravih namazına!
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:03 am tarafından sefakan
» İslam dünyasında Ramazan sevinci
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:02 am tarafından sefakan
» Ramazan öncesi gelen hidayet
Ptsi Eyl. 01, 2008 9:58 am tarafından sefakan