Giriş yap
En son konular
En iyi yollayıcılar
sefakan | ||||
yusufocak | ||||
TurkMasteR | ||||
reis46 | ||||
hakkı kaya | ||||
Osman Aydın | ||||
elhamra2 | ||||
tayfurum_20 | ||||
naci9690 |
Kimler hatta?
Toplam 50 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 50 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 166 kişi Çarş. Ağus. 02, 2017 5:14 pm tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 33 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: rosedrop
Kullanıcılarımız toplam 357 mesaj attılar bunda 336 konu
TARİHTA BUGÜN
Gazete Oku
KitapYurdu.com
Dündar Taşer - Hayatı
1 sayfadaki 1 sayfası
Dündar Taşer - Hayatı
Dündar Taşer - Hayatı
Büyük Türk milliyetçisi, dava
adamı ve gönül eri Dündar TAŞER 1925 yılında Gaziantep'te doğdu. Köklü
ve gelenekli bir aileye mensuptur. Aile ve aile çevresinde köklü ve
derin bir Türk terbiyesi almış. Çocukluk ve okul yıllarını burada
geçirmiştir. Ailesinin desteği ve kendi isteği ile kara harb okuluna
girmiş, bu okulun tank sınıfından teğmen olarak mezun olup ordu
saflarına katılmıştır. Bilahare kurmay subay imtihanını başarı ile
vererek kurmay olmuştur. Ordu saflarında başarı ile hizmet vererek
kurmay tank binbaşılığına kadar yükselmiştir.
Türk-İslam
Ülküsü'nün örnek bîr şahsiyeti, yılmaz bir savaşçısıydı. Milletinin
derin ve saf kültürü ile mücehhez, insan sevgisiyle dopdolu, asil
davranışlarıyla, efendiliği ve engin kültürüyle, bilge bir dava
adamıydı.
İslam'a, Türklüğe, Türk'ün teşkilatçılığına ve
büyük devlet kurma hassasiyetine hayran, keskin görüşlü, kıvrak zekalı
büyük bir Türk milliyetçisiydi. Geniş tarih bilgisi, milletine olan
inanç ve güveniyle meselelere fevkalade isabetli teşhisler koymuş,
çözümü yine milletinde bulmuştu. Müstesna şahsiyetiyle davasını yaşayan
yılmaz bir mücadele adamı olarak, Ülkücü Hareket'in şerefli mazisi ve
mücadele geleneğinde önde gelen isimlerden biri olarak hak ettiği yeri
almıştır.
İlk gençlik yıllarından beri milliyetçi ruha ve
aksiyona sahiptir. 3 Mayıs 1944 Olayları'nda Türk milliyetçilerine
karşı düzenlenen "Haçlı Seferi'nde" Atsız ve arkadaşlarının
tabutluklarda, hücrelerde işkencelerden geçirilip, zindanlara atıldığı
tek parti döneminin faşist diktatörlüğünde baskılara ve zulümlere kargı
çıktığı için Harp Okulu'nda okuyan bir çok genç Türkçü gibi,
soruşturmaya maruz kalan kişilerden biri olmuştur.
Taşer
ismini, kamuoyu ilk defa 27 Mayıs Hareketi'yle birlikte duydu. Hiç
beyanat vermediği, kendini tanıtıcı faaliyet göstermediği için baklanda
bilinenler çok azdır. Onun hayat çizgisini takip edenler ağırbaşlı,
mütevazi, zamanında konuşan ve davanın en çok kendisine ihtiyacı olan
mevkilerinde yer alan sabırlı, metin ve cesur üslubuyla, Bozkurtlar'ın
Bögü Alp'ini hatırlar. Taşer'in Ömrü "Taş yerinde ağırdır" sözünün
tefsiri gibidir.
27 Mayıs Darbesi'nden vefatına kadar fikir
birliği, kader birliği yaptığı Alparslan Türkeş'le birlikte olmuştur.
Bu darbeye katılmasının sebebi ise, ülkenin içinde bulunduğu bunalım ve
kaçınılmaz bir şekilde geliyorum sinyalleri veren askeri bir darbede
ülke yönetimini CHP yanlısı İnönü taraftarı güçlere ve zihniyete
yönetimi bırakmamaktı. Türkeş'le beraber ihtilal komitesinin içinde yer
alarak CHP yanlısı güçlerin iktidar oyunlarını bir süre bozdular. Fakat
daha sonra ihtilal komitesi içerisinde yer alan MBK üyeleri arasında
komitacı oyunlar başlayacaktı.
Sürgüne Gidiş
Komite içerisindeki 13 Kasım Darbesi'yle, sürgüne gönderilen 14 kişinin içerisindeydi.
13 Kasım hadisesi onu çok üzdü. Bu hadiseyi hayatı boyunca hoş görmedi. Sürgün yıllarını Fas'ta geçirdi.
Taşer,
iki yıl süren sürgün hayatından sonra yurda dönüşlerin serbest
bırakılmasıyla, 1963 yılında, çok sevdiği vatanına ve toprağına
kavuşacaktı. Onun gerçek değeri,yurda döndükten sonra yer alacağı
siyasi hayatta çok çabuk fark edilecekti.
1965 yılında Alparslan
Türkeş, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er, Numan Esin, Rıfat ****** gibi darbede
yer alan, birlikte sürgüne gittikleri arkadaşlarıyla, CKMP'de siyasi
hayata girdi. CKMP'nin 30-31 Temmuz 1965 tarihlerinde yapılan
kurultayında, partinin GİK üyeliğine seçildi. 1967 Kurultayı'ndan sonra
Genel Bask Yardımcılığı görevine getirildi. Partide Türkeş'ten sonra
gelen ikinci isimdi. CKMP'nin yeni döneminde fikri ve siyasi
gelişiminde çok büyük hizmeti emeği vardır. Gecesini gündüzüne katarak,
partinin Anadolu'da kök salması da. Milliyetçi Hareket Bayrağı'nın bir
uçtan bir uca dalgalanmasında daima önde koşanlardandı.
Taşer
1965'de Gaziantep'den milletvekili adayı , 2 Haziran 1968 seçimlerinde
senatör adayı 1969 Genel Seçimleri'nde İstanbul'dan milletvekili adayı
oldu. İstanbul'daki adaylığında seçimi çok az bir farkla kaybetti. AP
iktidarının milli bakiye seçim sistemini kaldırarak, yerine daha
avantajlı çıkacağını düşündüğü nispi seçim sistemini getirmesiyle,
birçok MHP'li gibi milletvekili olamadı. Taşer siyaseti bir gaye olarak
değil, milletine ülkesine hizmet yolunda bir araç olarak görürdü.
Siyasette dürüstlüğü, erdemliliği şiar edinmiş gerçek bir dava
adamıydı. Politik hayatta Taşer, fazileti, inancı ve fedakarlığı,
sevgiyi, tevazu ve ülkücülüğü temsil etmiştir. Siyasi arenadaki
dostları da muarızları da onun engin tarih, kültür, siyaset bilgisine
ve zekasına hayrandılar. Onun yapmış olduğu tespitler ve
değerlendirmeler bütün kesimler tarafından dikkate alınırdı.
1970'ler
Türkiye'sine baktığımızda onun yapmış olduğu tahlillerin ve tespitlerin
ne kadar doğru olduğunu bugün bile görüyoruz. Meseleleri ele alırken
kendine mahsus, sağlam ve rahat bir üsluba sahipti. Milliyetçi
Hareket'in sözcülüğünü yapan Milli Hareket ve daha sonra yayına
başlayacak olan Devlet Gazetesinde yazmış olduğu başyazılar ve parti
sözcüsü olarak beyan ettiği ülke ve dünya meseleleriyle ilgili
görüşler, hareketin ideolojik çizgisine de yön verirdi.
Taşer ve Ülkücü Gençlik
1965'li
yıllardan itibaren Avrupa'da esen sol rüzgarlar ve sosyalizm modası
Türkiye'yi de etkiledi. 1961 Anayasası'nda sağlamış olduğu siyasi
haklarla birlikte çok sayıdaki komünist ve sol gruplar, illegaliteden
legaliteye dönerek su yüzüne çıkacaklardı. İhtilalci sol hareketlerin
fikri ve siyasi açıdan faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürüp
kitleselleşme çalışmalarıyla, milleti ve devleti tehdit edecek yıkıcı
ve bölücü çalışmalarının ayyuka çıktığı bir dönemde, Türk Milleti'nin
millî refleksi olan Türk Milliyetçileri sessiz kalamazdı.
Taşer,
Alparslan Türkeş'in de bulunduğu CKMP'nin bir toplantısında ülkede
yaşanan durumla ilgili; "Mutlak mana da millî, manevî, İslamî değerlere
bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir
hareketi oluşturmak zorundayız." diyordu. Taşer kolları sıvayarak,
kendini parti çalışmalarından çok gençlik çalışmalarına ayırdı.
Üniversitelerde ve Anadolu'da, Ülkücü Hareket ismiyle siyasi kimliğe
kavuşacak olan ülkücü gençlik teşekküllerinin kurulma çalışmalarında
öncülük ve önderlik etti. Gençlerle sadece bir arada oturarak
dernekçilik yapmadı. Türkiye'nin istikbali ve geleceği olarak gördüğü
milliyetçi, ülkücü gençliğin faaliyetlerinde bir ışık gibi duruyor, yön
gösteriyordu. Ortaya çıkan problemler veya zorluklar karşısında ise,
meselelerin nasıl çözüme kavuşacağını, bir taktisyen gibi öğretiyordu.
İçtimai
yapıdaki bozukluğun sebeplerini ve kaynaklarını iyi bilirdi. Milliyetçi
Hareket'in geleceğini ve Türkiye'nin kurtuluşunu Ülkücü gençliğin
yetişmesiyle mümkün olacağına inanırdı. Gençliğin üzerine titrerdi.
Türk Milleti'nin bekasının teminatı olan Ülkücü gençliğin düşmanların
bütün oyunlarını bozacak kudretteki ruh sağlamlığında ve teşkilatlanma
gücünde onun damgası vardır. Gençliğin yetişmesinde, şahsiyetini
bulmasına önem vermesi sebebiyle, yöneticisi olduğu partiden bağımsız
olarak bir araya gelmelerini arzu etmiş, dolayısıyla zaman içinde gücü,
cesareti, şecaati milletçe takdir edilen, gençlik üzerindeki
muesseriyetini geniş çevrelere göstermesini başarmıştır.
1967-1968
yılları arasında kurulmaya başlayan Genç Ülkücüler ve Ülkü Ocakları'nın
kurdurulmasında ve eğitiminde önemli görevler ifa etmiştir. Milliyetçi
Hareket ve milliyetçi gençliği parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten
kurtararak, onun birleşik millî bir güç haline gelmesinde oynadığı rol
MHP hareken içinde önemli yer tutmaktadır.
İlk gençlik
hareketlerinin başladığı yıllar içerisinde, onun en önemli
özelliklerinden biri, gençliği millî, manevî değerlerle yetiştirecek,
onları her türlü anarşist, materyalist düşüncelerden koruyacak bir
teşkilatın nasıl kurulacağını bir tarihçi, sosyolog ve psikolog gibi
düşünmesiydi.
Kendini bir siyasi parti yöneticisinden çok,
mefkure insanı olarak görüyordu. Gençliğin siyasi kadroların programlan
etrafında değil, fikirler ve ülküler etrafında toplanması gerektiğini
düşünüyordu. Bu yüzden gençlik çalışmalarını parti çalışmalarından hep
ayrı tutmuştur.
Dündar Taşer bir ülkücünün yaşama ve
hareket şevkini net çizgilerle ortaya koyarken, millî şuur sahibi
münevverlerimize de en güzel örneklerden biri olmuştur. Memleketin
içinde bulunduğu şartların bir varolma kavgası olduğunu biliyor ve
ülkenin, Akif in "Asım'm nesli" dediği dinine, milliyetine, kültürüne
ve tarihine sahip vatanperver ülkücü kadrolarla kurtulacağına
inanıyordu.
Taşer, temellerini oluşmasına katkıda
bulunduğu, öncülük ettiği Genç Ülkücüler'in ve Ülkü Ocakları'nın
düzenlemiş olduğu sohbetlerde en çok aranılan ve değişmez
isimlerindendi. Onun aydınlattığı sohbetlerde Ülkücü gençler geleceği
ümitle bakarlardı. Bazen gece yarıları başlayıp sabahlara kadar devam
eden konuşmalar uzadıkça uzar ama hiç kimse sohbetlerin bitmesini
istemezdi. Onun sıcaklığı, içtenliği bütün genç Ülkücülerin yüreğini
ısıtırdı. Hele Osmanlı'yla başlayıp cumhuriyetle devam eden konulara
girildi mi, sanki tarihin derinliklerinden gelen bir insan konuşuyor
gibi, pür dikkat dinlerlerdi. O sanki yaşayan bir Osmanlı'ydı.
Kökü
mazide olan âtinin tâ kendisiydi ve hali heyecanla yaşardı. Son derece
gerçekçiydi. Günün hadiselerini en umulmadık yanlarından kavrar gerek
teşhis gücü, gerekse değerlendirilişteki üstünlüğüyle zevkle dinlenirdi.
Türk
tarihini çok iyi bilişi ve parlak zekasının hadiseleri millî tarih
şuuruyla yorumlayışı, mükemmel bir kafa yapısına sahip oluşunun
işaretiydi. Ülkücü gençlerle olan sohbetlerinde tarihi gelişmelerimizi
bir sarkacın hareketine benzetirdi. Türk tarihinde sarkacın son
noktasına gelindiğini ve artık zaruri olarak kabarıp taşma, büyüme
istikametinde gelişeceğini söylerdi. Anadolu'ya bu halimizle sıkışıp
kaldık, artık daha fazla küçülmemiz mümkün değildir. Sarkaç genişleme
istikametinde hareket etmeye mecburdur. Bu hem maddî hem de manevî
gelişmelerimize şamil bir ifadeydi. Sürekli bir şekilde Ülkücü gençlere
hitaben "Biz kaybedilmiş medeniyetin çocuklarıyız o kaybedilmiş
medeniyeti yeniden kuracak olan sizlersiniz" diyerek onlara ufuk açardı.
1967
yılından itibaren vefatına kadar her yıl Osmanlı Devleti'nin kurulduğu
yer olan Söğüt'te düzenlenen Ertuğrul Gazi Törenleri'ne partinin ve
gençlik kollarının da katılmasında önemli etkisi olmuştur. Düzenlenen
törenlere katılımlarda Ülkücü gençliğin kalabalık bir şekilde yerini
almasına, toplantılarda hazır bulunmasına özen gösterirdi. Söğüt'te
düzenlenen bu ziyaretlerle gençliğin tarih ve milliyetçilik şuuruna,
tarih sahnesinde büyük rol oynamış ecdadımız Osmanlı'nın daha iyi
anlaşılması noktasında Ülkücü gençliğin misyonunun öneminin altını
çizer, hedefler gösterirdi. Kafasındaki güçlü, millî bir devletin adı,
tarihteki Osmanlı'ydı. Yeni bir Türk-İslam medeniyeti kurmanın yolunun
Osmanlı'yı kavramaktan geçtiğine inanıyordu.
Fena
Fi'd-Devlet, (Devlette fani olmuş, onda erimiş) bu sıfat arkadaşları
tarafından onun için kullanılıyordu. Devlet mi mühim, yoksa hürriyet
mi? Devlet olmadan hürriyeti ve meşrutiyeti ne yapacaksınız
inancındaydı.
Resmi ideolojinin zihinlere nakşettiği, hala
tartışmaları süren Kurtuluş Savaşı tezine karşı çıkarak; "Ne geri
kalmış milletlerin birisi, ne de kurtuluş savaşı yapan kavimlerin
birincisiyiz. İstiklalini son elli yıl içinde bizden almış on-dokuz
ülkenin efendisiydik. Yüzelliyıldır her türlü uygulanan şekil
kavgalarını terk zamanı gelmiştir. Millî şuur, milliyetçi hareket
'doğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Çandarlı Hoca
gibi ilim ülkücülerini beklemektedir" diyordu.
Taşer, bizim
tarihimizde ki 'Veli" ve "Alp" tiplerini her ikisinin de özelliklerini
üzerinde taşıyordu. Gençler ve tabii yaşlılar onu kendilerine bu kadar
yakın bulurken, efsane devirlerden bugüne kalmış bir kahraman gibi onu
bütün benliklerine bağlarken, bu vasıfların tesiri altındaydılar.
Türk
siyasi hayatına damgasını vuran, Türkiye'nin en güçlü sivil hareketi
olan Ülkücü Hareketin gerçek manada kurucularından ve öncülerinden olan
Taşer, gençliğe üç önemli temel esası öğretmeye çalışmıştır.
1. İslam ahlâk ve fazileti
2. Türklük ve tarih şuuru
3. İla'y-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem
İşte,
bütün hayati boyunca yapmış olduğu konuşmalar, yazmış olduğu makaleler
ve o meşhur sohbetlerinde her şeyin özeti, bu esaslarda yatmaktaydı.
Şehit Süleyman Özmen'in Cenazesinde Gözyaşlarını Tutamadığı An
Dündar
Taşer, ülkücü gençliğin sadece sohbetlerine katıldığı fikir
danıştıkları bir siyaset adamının ötesinde onların en zor günlerinde,
çatışmalı yıllarda komünizme karşı vermiş oldukları kavgalarında,
başları sıkıştığında, darda kaldıklarında o hep genç ülkücülerle
birlikteydi.
Taşer, üniversitelerden hapishanelere, hastane
kapılarından mezarlıkla, uzanan ülkücü mücadelede, onların arkadaşı,
ağabeyi, güvendikleri bir dağ idi. 1969-70 yılların başlarında Kızıl
terörün okullardan sokaklara kadar yansıyan saldırıları karşısında
büyük bir azim ve kararlılıkla mücadele eden Ülkücü Hareket
mensuplarının vermiş olduğu o büyük mücadelede ilk Şehitlerden olan,
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen'in
Maltepe Camii'nde düzenlenen cenaze töreninde yaptığı duygusal konuşma
herkesi derinden etkilemişti. Hatta tören esnasında yanında bulunduğu
Galip Erdem'e söylediği "Ne kadar üzülürsem üzüleyim ağlamak adetim
değildir. Hatta annemin ölümünde bile ağlamadım ama bu çocuğun gidişi
ağlattı beni." Diyecek kadar etkilenmişti. Binlerce ülkücüye hitaben şu
sözleri söylüyordu. " Süleyman , bu vatan , bu millet , hepimiz için
ölmüştür. Süleyman bir semboldür bir şehittir. Şehitler kudsisidir.
Süleyman hayatının başındaydı. Ne kapitalist ne de burjuvaydı. Hepimiz
için öldü. Süleyman sizlersiniz. Süleyman yaşayacaktır. Çünkü Şehitler
Ölmez."
MHP
Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer , 13 Haziran 1972 gecesi bir
trafik kazası sonucunda ebedi aleme göç etti. Geri manevra yapan ekmek
kamyonunun arkasından çarpmasıyla ağır bir şekilde yaralanan Taşer ,
kaldırıldığı Numune Hastane'sinde bütün çabalara rağmen
kurtarılamamıştı. Acı haber kısa zamanda tüm Türkiye'ye ulaştı.
Cenazesi 15 Haziran 1972 Perşembe günü Hacı Bayram Camii'nde kaldırıldı.
Ruhu Şad ; Mekanı Cennet Olsun .. !
Büyük Türk milliyetçisi, dava
adamı ve gönül eri Dündar TAŞER 1925 yılında Gaziantep'te doğdu. Köklü
ve gelenekli bir aileye mensuptur. Aile ve aile çevresinde köklü ve
derin bir Türk terbiyesi almış. Çocukluk ve okul yıllarını burada
geçirmiştir. Ailesinin desteği ve kendi isteği ile kara harb okuluna
girmiş, bu okulun tank sınıfından teğmen olarak mezun olup ordu
saflarına katılmıştır. Bilahare kurmay subay imtihanını başarı ile
vererek kurmay olmuştur. Ordu saflarında başarı ile hizmet vererek
kurmay tank binbaşılığına kadar yükselmiştir.
Türk-İslam
Ülküsü'nün örnek bîr şahsiyeti, yılmaz bir savaşçısıydı. Milletinin
derin ve saf kültürü ile mücehhez, insan sevgisiyle dopdolu, asil
davranışlarıyla, efendiliği ve engin kültürüyle, bilge bir dava
adamıydı.
İslam'a, Türklüğe, Türk'ün teşkilatçılığına ve
büyük devlet kurma hassasiyetine hayran, keskin görüşlü, kıvrak zekalı
büyük bir Türk milliyetçisiydi. Geniş tarih bilgisi, milletine olan
inanç ve güveniyle meselelere fevkalade isabetli teşhisler koymuş,
çözümü yine milletinde bulmuştu. Müstesna şahsiyetiyle davasını yaşayan
yılmaz bir mücadele adamı olarak, Ülkücü Hareket'in şerefli mazisi ve
mücadele geleneğinde önde gelen isimlerden biri olarak hak ettiği yeri
almıştır.
İlk gençlik yıllarından beri milliyetçi ruha ve
aksiyona sahiptir. 3 Mayıs 1944 Olayları'nda Türk milliyetçilerine
karşı düzenlenen "Haçlı Seferi'nde" Atsız ve arkadaşlarının
tabutluklarda, hücrelerde işkencelerden geçirilip, zindanlara atıldığı
tek parti döneminin faşist diktatörlüğünde baskılara ve zulümlere kargı
çıktığı için Harp Okulu'nda okuyan bir çok genç Türkçü gibi,
soruşturmaya maruz kalan kişilerden biri olmuştur.
Taşer
ismini, kamuoyu ilk defa 27 Mayıs Hareketi'yle birlikte duydu. Hiç
beyanat vermediği, kendini tanıtıcı faaliyet göstermediği için baklanda
bilinenler çok azdır. Onun hayat çizgisini takip edenler ağırbaşlı,
mütevazi, zamanında konuşan ve davanın en çok kendisine ihtiyacı olan
mevkilerinde yer alan sabırlı, metin ve cesur üslubuyla, Bozkurtlar'ın
Bögü Alp'ini hatırlar. Taşer'in Ömrü "Taş yerinde ağırdır" sözünün
tefsiri gibidir.
27 Mayıs Darbesi'nden vefatına kadar fikir
birliği, kader birliği yaptığı Alparslan Türkeş'le birlikte olmuştur.
Bu darbeye katılmasının sebebi ise, ülkenin içinde bulunduğu bunalım ve
kaçınılmaz bir şekilde geliyorum sinyalleri veren askeri bir darbede
ülke yönetimini CHP yanlısı İnönü taraftarı güçlere ve zihniyete
yönetimi bırakmamaktı. Türkeş'le beraber ihtilal komitesinin içinde yer
alarak CHP yanlısı güçlerin iktidar oyunlarını bir süre bozdular. Fakat
daha sonra ihtilal komitesi içerisinde yer alan MBK üyeleri arasında
komitacı oyunlar başlayacaktı.
Sürgüne Gidiş
Komite içerisindeki 13 Kasım Darbesi'yle, sürgüne gönderilen 14 kişinin içerisindeydi.
13 Kasım hadisesi onu çok üzdü. Bu hadiseyi hayatı boyunca hoş görmedi. Sürgün yıllarını Fas'ta geçirdi.
Taşer,
iki yıl süren sürgün hayatından sonra yurda dönüşlerin serbest
bırakılmasıyla, 1963 yılında, çok sevdiği vatanına ve toprağına
kavuşacaktı. Onun gerçek değeri,yurda döndükten sonra yer alacağı
siyasi hayatta çok çabuk fark edilecekti.
1965 yılında Alparslan
Türkeş, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er, Numan Esin, Rıfat ****** gibi darbede
yer alan, birlikte sürgüne gittikleri arkadaşlarıyla, CKMP'de siyasi
hayata girdi. CKMP'nin 30-31 Temmuz 1965 tarihlerinde yapılan
kurultayında, partinin GİK üyeliğine seçildi. 1967 Kurultayı'ndan sonra
Genel Bask Yardımcılığı görevine getirildi. Partide Türkeş'ten sonra
gelen ikinci isimdi. CKMP'nin yeni döneminde fikri ve siyasi
gelişiminde çok büyük hizmeti emeği vardır. Gecesini gündüzüne katarak,
partinin Anadolu'da kök salması da. Milliyetçi Hareket Bayrağı'nın bir
uçtan bir uca dalgalanmasında daima önde koşanlardandı.
Taşer
1965'de Gaziantep'den milletvekili adayı , 2 Haziran 1968 seçimlerinde
senatör adayı 1969 Genel Seçimleri'nde İstanbul'dan milletvekili adayı
oldu. İstanbul'daki adaylığında seçimi çok az bir farkla kaybetti. AP
iktidarının milli bakiye seçim sistemini kaldırarak, yerine daha
avantajlı çıkacağını düşündüğü nispi seçim sistemini getirmesiyle,
birçok MHP'li gibi milletvekili olamadı. Taşer siyaseti bir gaye olarak
değil, milletine ülkesine hizmet yolunda bir araç olarak görürdü.
Siyasette dürüstlüğü, erdemliliği şiar edinmiş gerçek bir dava
adamıydı. Politik hayatta Taşer, fazileti, inancı ve fedakarlığı,
sevgiyi, tevazu ve ülkücülüğü temsil etmiştir. Siyasi arenadaki
dostları da muarızları da onun engin tarih, kültür, siyaset bilgisine
ve zekasına hayrandılar. Onun yapmış olduğu tespitler ve
değerlendirmeler bütün kesimler tarafından dikkate alınırdı.
1970'ler
Türkiye'sine baktığımızda onun yapmış olduğu tahlillerin ve tespitlerin
ne kadar doğru olduğunu bugün bile görüyoruz. Meseleleri ele alırken
kendine mahsus, sağlam ve rahat bir üsluba sahipti. Milliyetçi
Hareket'in sözcülüğünü yapan Milli Hareket ve daha sonra yayına
başlayacak olan Devlet Gazetesinde yazmış olduğu başyazılar ve parti
sözcüsü olarak beyan ettiği ülke ve dünya meseleleriyle ilgili
görüşler, hareketin ideolojik çizgisine de yön verirdi.
Taşer ve Ülkücü Gençlik
1965'li
yıllardan itibaren Avrupa'da esen sol rüzgarlar ve sosyalizm modası
Türkiye'yi de etkiledi. 1961 Anayasası'nda sağlamış olduğu siyasi
haklarla birlikte çok sayıdaki komünist ve sol gruplar, illegaliteden
legaliteye dönerek su yüzüne çıkacaklardı. İhtilalci sol hareketlerin
fikri ve siyasi açıdan faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürüp
kitleselleşme çalışmalarıyla, milleti ve devleti tehdit edecek yıkıcı
ve bölücü çalışmalarının ayyuka çıktığı bir dönemde, Türk Milleti'nin
millî refleksi olan Türk Milliyetçileri sessiz kalamazdı.
Taşer,
Alparslan Türkeş'in de bulunduğu CKMP'nin bir toplantısında ülkede
yaşanan durumla ilgili; "Mutlak mana da millî, manevî, İslamî değerlere
bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir
hareketi oluşturmak zorundayız." diyordu. Taşer kolları sıvayarak,
kendini parti çalışmalarından çok gençlik çalışmalarına ayırdı.
Üniversitelerde ve Anadolu'da, Ülkücü Hareket ismiyle siyasi kimliğe
kavuşacak olan ülkücü gençlik teşekküllerinin kurulma çalışmalarında
öncülük ve önderlik etti. Gençlerle sadece bir arada oturarak
dernekçilik yapmadı. Türkiye'nin istikbali ve geleceği olarak gördüğü
milliyetçi, ülkücü gençliğin faaliyetlerinde bir ışık gibi duruyor, yön
gösteriyordu. Ortaya çıkan problemler veya zorluklar karşısında ise,
meselelerin nasıl çözüme kavuşacağını, bir taktisyen gibi öğretiyordu.
İçtimai
yapıdaki bozukluğun sebeplerini ve kaynaklarını iyi bilirdi. Milliyetçi
Hareket'in geleceğini ve Türkiye'nin kurtuluşunu Ülkücü gençliğin
yetişmesiyle mümkün olacağına inanırdı. Gençliğin üzerine titrerdi.
Türk Milleti'nin bekasının teminatı olan Ülkücü gençliğin düşmanların
bütün oyunlarını bozacak kudretteki ruh sağlamlığında ve teşkilatlanma
gücünde onun damgası vardır. Gençliğin yetişmesinde, şahsiyetini
bulmasına önem vermesi sebebiyle, yöneticisi olduğu partiden bağımsız
olarak bir araya gelmelerini arzu etmiş, dolayısıyla zaman içinde gücü,
cesareti, şecaati milletçe takdir edilen, gençlik üzerindeki
muesseriyetini geniş çevrelere göstermesini başarmıştır.
1967-1968
yılları arasında kurulmaya başlayan Genç Ülkücüler ve Ülkü Ocakları'nın
kurdurulmasında ve eğitiminde önemli görevler ifa etmiştir. Milliyetçi
Hareket ve milliyetçi gençliği parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten
kurtararak, onun birleşik millî bir güç haline gelmesinde oynadığı rol
MHP hareken içinde önemli yer tutmaktadır.
İlk gençlik
hareketlerinin başladığı yıllar içerisinde, onun en önemli
özelliklerinden biri, gençliği millî, manevî değerlerle yetiştirecek,
onları her türlü anarşist, materyalist düşüncelerden koruyacak bir
teşkilatın nasıl kurulacağını bir tarihçi, sosyolog ve psikolog gibi
düşünmesiydi.
Kendini bir siyasi parti yöneticisinden çok,
mefkure insanı olarak görüyordu. Gençliğin siyasi kadroların programlan
etrafında değil, fikirler ve ülküler etrafında toplanması gerektiğini
düşünüyordu. Bu yüzden gençlik çalışmalarını parti çalışmalarından hep
ayrı tutmuştur.
Dündar Taşer bir ülkücünün yaşama ve
hareket şevkini net çizgilerle ortaya koyarken, millî şuur sahibi
münevverlerimize de en güzel örneklerden biri olmuştur. Memleketin
içinde bulunduğu şartların bir varolma kavgası olduğunu biliyor ve
ülkenin, Akif in "Asım'm nesli" dediği dinine, milliyetine, kültürüne
ve tarihine sahip vatanperver ülkücü kadrolarla kurtulacağına
inanıyordu.
Taşer, temellerini oluşmasına katkıda
bulunduğu, öncülük ettiği Genç Ülkücüler'in ve Ülkü Ocakları'nın
düzenlemiş olduğu sohbetlerde en çok aranılan ve değişmez
isimlerindendi. Onun aydınlattığı sohbetlerde Ülkücü gençler geleceği
ümitle bakarlardı. Bazen gece yarıları başlayıp sabahlara kadar devam
eden konuşmalar uzadıkça uzar ama hiç kimse sohbetlerin bitmesini
istemezdi. Onun sıcaklığı, içtenliği bütün genç Ülkücülerin yüreğini
ısıtırdı. Hele Osmanlı'yla başlayıp cumhuriyetle devam eden konulara
girildi mi, sanki tarihin derinliklerinden gelen bir insan konuşuyor
gibi, pür dikkat dinlerlerdi. O sanki yaşayan bir Osmanlı'ydı.
Kökü
mazide olan âtinin tâ kendisiydi ve hali heyecanla yaşardı. Son derece
gerçekçiydi. Günün hadiselerini en umulmadık yanlarından kavrar gerek
teşhis gücü, gerekse değerlendirilişteki üstünlüğüyle zevkle dinlenirdi.
Türk
tarihini çok iyi bilişi ve parlak zekasının hadiseleri millî tarih
şuuruyla yorumlayışı, mükemmel bir kafa yapısına sahip oluşunun
işaretiydi. Ülkücü gençlerle olan sohbetlerinde tarihi gelişmelerimizi
bir sarkacın hareketine benzetirdi. Türk tarihinde sarkacın son
noktasına gelindiğini ve artık zaruri olarak kabarıp taşma, büyüme
istikametinde gelişeceğini söylerdi. Anadolu'ya bu halimizle sıkışıp
kaldık, artık daha fazla küçülmemiz mümkün değildir. Sarkaç genişleme
istikametinde hareket etmeye mecburdur. Bu hem maddî hem de manevî
gelişmelerimize şamil bir ifadeydi. Sürekli bir şekilde Ülkücü gençlere
hitaben "Biz kaybedilmiş medeniyetin çocuklarıyız o kaybedilmiş
medeniyeti yeniden kuracak olan sizlersiniz" diyerek onlara ufuk açardı.
1967
yılından itibaren vefatına kadar her yıl Osmanlı Devleti'nin kurulduğu
yer olan Söğüt'te düzenlenen Ertuğrul Gazi Törenleri'ne partinin ve
gençlik kollarının da katılmasında önemli etkisi olmuştur. Düzenlenen
törenlere katılımlarda Ülkücü gençliğin kalabalık bir şekilde yerini
almasına, toplantılarda hazır bulunmasına özen gösterirdi. Söğüt'te
düzenlenen bu ziyaretlerle gençliğin tarih ve milliyetçilik şuuruna,
tarih sahnesinde büyük rol oynamış ecdadımız Osmanlı'nın daha iyi
anlaşılması noktasında Ülkücü gençliğin misyonunun öneminin altını
çizer, hedefler gösterirdi. Kafasındaki güçlü, millî bir devletin adı,
tarihteki Osmanlı'ydı. Yeni bir Türk-İslam medeniyeti kurmanın yolunun
Osmanlı'yı kavramaktan geçtiğine inanıyordu.
Fena
Fi'd-Devlet, (Devlette fani olmuş, onda erimiş) bu sıfat arkadaşları
tarafından onun için kullanılıyordu. Devlet mi mühim, yoksa hürriyet
mi? Devlet olmadan hürriyeti ve meşrutiyeti ne yapacaksınız
inancındaydı.
Resmi ideolojinin zihinlere nakşettiği, hala
tartışmaları süren Kurtuluş Savaşı tezine karşı çıkarak; "Ne geri
kalmış milletlerin birisi, ne de kurtuluş savaşı yapan kavimlerin
birincisiyiz. İstiklalini son elli yıl içinde bizden almış on-dokuz
ülkenin efendisiydik. Yüzelliyıldır her türlü uygulanan şekil
kavgalarını terk zamanı gelmiştir. Millî şuur, milliyetçi hareket
'doğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Çandarlı Hoca
gibi ilim ülkücülerini beklemektedir" diyordu.
Taşer, bizim
tarihimizde ki 'Veli" ve "Alp" tiplerini her ikisinin de özelliklerini
üzerinde taşıyordu. Gençler ve tabii yaşlılar onu kendilerine bu kadar
yakın bulurken, efsane devirlerden bugüne kalmış bir kahraman gibi onu
bütün benliklerine bağlarken, bu vasıfların tesiri altındaydılar.
Türk
siyasi hayatına damgasını vuran, Türkiye'nin en güçlü sivil hareketi
olan Ülkücü Hareketin gerçek manada kurucularından ve öncülerinden olan
Taşer, gençliğe üç önemli temel esası öğretmeye çalışmıştır.
1. İslam ahlâk ve fazileti
2. Türklük ve tarih şuuru
3. İla'y-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem
İşte,
bütün hayati boyunca yapmış olduğu konuşmalar, yazmış olduğu makaleler
ve o meşhur sohbetlerinde her şeyin özeti, bu esaslarda yatmaktaydı.
Şehit Süleyman Özmen'in Cenazesinde Gözyaşlarını Tutamadığı An
Dündar
Taşer, ülkücü gençliğin sadece sohbetlerine katıldığı fikir
danıştıkları bir siyaset adamının ötesinde onların en zor günlerinde,
çatışmalı yıllarda komünizme karşı vermiş oldukları kavgalarında,
başları sıkıştığında, darda kaldıklarında o hep genç ülkücülerle
birlikteydi.
Taşer, üniversitelerden hapishanelere, hastane
kapılarından mezarlıkla, uzanan ülkücü mücadelede, onların arkadaşı,
ağabeyi, güvendikleri bir dağ idi. 1969-70 yılların başlarında Kızıl
terörün okullardan sokaklara kadar yansıyan saldırıları karşısında
büyük bir azim ve kararlılıkla mücadele eden Ülkücü Hareket
mensuplarının vermiş olduğu o büyük mücadelede ilk Şehitlerden olan,
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen'in
Maltepe Camii'nde düzenlenen cenaze töreninde yaptığı duygusal konuşma
herkesi derinden etkilemişti. Hatta tören esnasında yanında bulunduğu
Galip Erdem'e söylediği "Ne kadar üzülürsem üzüleyim ağlamak adetim
değildir. Hatta annemin ölümünde bile ağlamadım ama bu çocuğun gidişi
ağlattı beni." Diyecek kadar etkilenmişti. Binlerce ülkücüye hitaben şu
sözleri söylüyordu. " Süleyman , bu vatan , bu millet , hepimiz için
ölmüştür. Süleyman bir semboldür bir şehittir. Şehitler kudsisidir.
Süleyman hayatının başındaydı. Ne kapitalist ne de burjuvaydı. Hepimiz
için öldü. Süleyman sizlersiniz. Süleyman yaşayacaktır. Çünkü Şehitler
Ölmez."
MHP
Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer , 13 Haziran 1972 gecesi bir
trafik kazası sonucunda ebedi aleme göç etti. Geri manevra yapan ekmek
kamyonunun arkasından çarpmasıyla ağır bir şekilde yaralanan Taşer ,
kaldırıldığı Numune Hastane'sinde bütün çabalara rağmen
kurtarılamamıştı. Acı haber kısa zamanda tüm Türkiye'ye ulaştı.
Cenazesi 15 Haziran 1972 Perşembe günü Hacı Bayram Camii'nde kaldırıldı.
Ruhu Şad ; Mekanı Cennet Olsun .. !
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cuma Ocak 04, 2013 10:45 pm tarafından naci9690
» Ahmet Şafak FuLL ALbümLeri
Salı Ara. 04, 2012 4:10 pm tarafından tayfurum_20
» BOZKURT İŞARETİNİN MUHTEVASI
Paz Ara. 28, 2008 8:13 pm tarafından elhamra2
» Bahçeli'den Gül'e gaflet uyarısı
Ptsi Eyl. 01, 2008 4:12 pm tarafından sefakan
» Ali Kınık - FuLL aLbümLeri
Ptsi Eyl. 01, 2008 11:03 am tarafından sefakan
» Ramazan'da nelere dikkat etmeliyiz?
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:25 am tarafından sefakan
» Oruç ve Ramazan'ın manası
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:23 am tarafından sefakan
» Haydi çocuklar teravih namazına!
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:03 am tarafından sefakan
» İslam dünyasında Ramazan sevinci
Ptsi Eyl. 01, 2008 10:02 am tarafından sefakan
» Ramazan öncesi gelen hidayet
Ptsi Eyl. 01, 2008 9:58 am tarafından sefakan